بَاب
السَّعْيِ
إِلَى
الصَّلَاةِ
54. Namaza Koşarak
Gitmek
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَنْبَسَةُ
أَخْبَرَنِي
يُونُسُ عَنْ
ابْنِ
شِهَابٍ
أَخْبَرَنِي
سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيِّبِ
وَأَبُو
سَلَمَةَ
بْنُ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
أَنَّ أَبَا
هُرَيْرَةَ
قَالَ
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
إِذَا
أُقِيمَتْ
الصَّلَاةُ فَلَا
تَأْتُوهَا
تَسْعَوْنَ
وَأْتُوهَا تَمْشُونَ
وَعَلَيْكُمْ
السَّكِينَةُ
فَمَا
أَدْرَكْتُمْ
فَصَلُّوا
وَمَا
فَاتَكُمْ
فَأَتِمُّوا
قَالَ أَبُو
دَاوُد كَذَا
قَالَ
الزُّبَيْدِيُّ
وَابْنُ
أَبِي ذِئْبٍ
وَإِبْرَاهِيمُ
بْنُ سَعْدٍ
وَمَعْمَرٌ
وَشُعَيْبُ
بْنُ أَبِي
حَمْزَةَ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
وَمَا فَاتَكُمْ
فَأَتِمُّوا
و قَالَ ابْنُ
عُيَيْنَةَ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
وَحْدَهُ
فَاقْضُوا و
قَالَ
مُحَمَّدُ بْنُ
عَمْرٍو عَنْ
أَبِي
سَلَمَةَ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
وَجَعْفَرُ
بْنُ
رَبِيعَةَ عَنْ
الْأَعْرَجِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ فَأَتِمُّوا
وَابْنُ
مَسْعُودٍ
عَنْ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَأَبُو
قَتَادَةَ
وَأَنَسٌ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كُلُّهُمْ
قَالُوا فَأَتِمُّوا
Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken işittim: "Namaz için ikamet
edildiğinde o'na koşarak gelmeyiniz, sükunet ve
vakarla yürüyerek geliniz, Yetişebildiğinizi (imamla beraber) kılınız,
yetişemediğinizi tamamlayınız"
Ebu Davud dedi ki: Zebidî, İbn Ebi
Zi’b İbrahim b. Sa'd, Ma'mer ve Şuayb b. Ebî Hamze, Zühri’den
yetişemediğini tamamlayınız" şeklinde sadece, îbn
Uyeyne Zühri’den "kaza
ediniz" şeklinde rivayet etmiştir. Muhammed b. Amr,
Ebu Seleme'den; o da Ebu Hureyre'den ve Ca'fer b. Rebia, el-A'rac tarikiyle Ebu Hureyre'den "tamamlayınız" şeklinde; İbn Mes'ud Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'dan ve Ebu Katade
ile Enes (r.a.) da yine Resulullah 'tan şeklinde rivayet
etmişlerdir.
Diğer tahric: Buharî, ezan; cum'a; Müslim, mesacid; Tirmizî, salat; İbn Mace, mesacid;
Darimi, salat; Ahmed b. Hanbel, II, 237, 239, 270, 387, 452
AÇIKLAMA: Hadis’te Resulullah
(s.a.v.); "Kamet getirilince namaza gelmeyiniz" buyurmuştur. Burada
kamet lafzının zikri hüküm kamete bağlı olduğu için değildir. Kamet edilmesi
farza başlanılacağına delildir .Kamet işitildiği
halde cemaate yetişmek için koşmaktan menedilmesi, kamet getirilmeden evvel
koşmaktan öncelikle men edilmeyi gerektirir. Gerçi bazıları nehyin kamete
başlandığı ana mahsus olduğunu söylüyor ise de, Nevevî'nin
de ifade ettiği gibi önceki anlayış daha uygundur. Hadisin Müslim'deki
rivayetinde "Sizden biriniz namazı kastettiği zaman o namazdadır"
ziyadesi ile üzerinde durduğumuz hadis-i şerifin devamındaki
"yetişebildiğinizi cemaatle kılarsınız, yetişemediğinizi
tamamlarsınız" ifadeleri de yukarıdaki birinci manayı te'yid
etmektedirler. Camiye koşarak girmekten men ifade eden bu nehy,
bütün vakitler için geçerlidir.
Bu
hadis-i şerifin "Allah'ın zikrine koşunuz" ayet-i kerimesine zıt
olduğu sanılmamalıdır. Çünkü ayet-i kerimedeki sa'y
(koşmak) kelimesinden murad, kasttır. Ayetin
devamındaki "alış-verişi bırakınız" ifadesi de buna delalet
etmektedir. Buna göre ayet-i kerimeden anlaşılacak mana,"Alış-veriş
işlerini bırakıp Allah'ın zikri ile meşgul olunuz" şeklindedir.
Hadisin
zahirine göre koşularak gidilmesinden men edilen namaz mutlaktır. Cuma namazı
veya başka bir namaz arasında fark olmadığı gibi, iftitah
tekbirine yetişememe korkusu olup-olmaması arasında da fark yoktur. Zeyd b. Sabit, Enes, Ahmed, Ebu Sevr ve İbnu'l-Munzir bu görüştedirler.
"Sekinet ve vakarı elden bırakmayınız" ifadesi namaza
giderken sağa-sola fazla bakılmaması, gözlerin haramdan korunması, sessizlik
içinde yürünmesini gerektirir. Zira Müslim'in rivayetinde "namaza giden
kişi sanki namazdadır" denmektedir. Özellikle mescid
içerisinde acele etmemek gerekir. Çünkü acele eden kişi iktida
esnasında tekbir getirmeden ellerini kaldırarak namaza girmektedir ki, bu
giriş sahih değildir. Namaza giriş için kişinin en azından "Allahu ekber" lafzını
kendisi duyabileceği şekilde sesli tekbir getirmesi gerekir. Kalben getirilen
tekbirler hükümsüzdür. Bununla namaza girilmiş olmaz. Namazdaki kıraatin de
aynı hükümde olduğunun bilinmesi ve dikkat edilmesi gereken hususlardandır.
İbn Mes'ud, İbn
Ömer,Esved b.Yezid, Abdurrahman b. Yezid ve İs-hak b. Rahuye'ye göre
iftitah tekbirine yetişememekten korkulursa
koşula-bilir. Nitekim Ömer (r.a.) birgün Bakî'de iken kameti duymuş ve mescide koşmuştur.
Bu
hadis-i şerifte mevzu bahs edilen hususlardan birisi
de şudur:
Namazın
tamamında cemaate yetişemeyen kişinin, yetişebildiği bölüm namazının başı
mıdır, sonu mudur? Bu mesele ulema arasında ihtilaflıdır.
Cumhura
göre bu durumda kişinin imamla birlikte kıldığı kısmı namazının başıdır. Hz.
Ali, Said b. Müseyyeb,
Hasan el-Basrî, Mekhul, Ata,
Zührî, Evzaî, İshak ve
Şafii bu görüştedirler.
Süfyan es-Sevrî, Ebu Hanife, Ahmed, Mücahid ve İbn Sîrîn'e göre bu durumda kişinin imamla kıldığı kısım,
namazının sonudur. Ferd olarak kaza ettiği bölüm
ise, namazın evvelidir. Şöyle ki, Ramazanda cemaatle kılınan vitre ikinci veya
üçüncü rekatta uyan kişi imamla birlikte kunut yapar, daha sonra kunutunu
tekrarlamaz. Buna delil olarak da, Hadis-i şerifte "geçeni ise kaza
ediniz" emridir. Zira imamla kılamadığı ve kaza etmesi gerekli bölüm
namazın evvelidir. Ancak hadis-i şerifin "geçeni tamamlayınız"
rivayetinden, kılınan kısmın, namazın evveli olduğu anlaşılıyor gibi ise de,
geçeni tamamlamak olduğundan ilk rivayetle arasında bir fark bulunmamaktadır.
Bu
iki rivayetten sonuncusu daha meşhur olanıdır. Bu konudaki görüşler şöyledir:
1.
Kişinin imama yetiştiği kısım namazın evvelidir. Kalan kısım söz ve fiillerde
(okuma ve hareket) onun üstüne bina edilir. Şafiî, İshak ve Evzaî'-nin görüşü budur.
2.
Ef'ale nisbetle namazın
evveli, akvale nisbetle
sonudur. Yani hareket bakımından ilk duruşu namazın evveli, okunacak kıraat ve
dualar bakımından ise, sonudur. Bu Malikî'nin görüşüdür.
3.
Namazının evvelidir. Ancak bu durumdaki kişi imamla birlikte fatiha ve sure
okur sonradan kalanı kazaya kalktığında sadece fatiha okur. Çünkü namazın son
bölümündedir. Bu, Müzeni, İshak ye Zahirîlerin görüşüdür.
4.
Namazının sonudur. Hem fiillerin hem sözlerin kaza edilmesi gerekir. Bu, Ebu Hanife, Ahmed, Süfyan, Mücahid ve İbn Sîrîn'in görüşüdür.